TOP
Small Cities Küçük Şehirler

Latin Amerika’nın Harika Küçük Şehirleri

Latin Amerika’nın başkentleri bazen fazlasıyla yorucu ve kaotik, hatta huzursuz olabilir. Neyse ki çeşitliliği ve albenisiyle onlardan aşağı kalmayan, karakteristik küçük şehirler ve kasabalar da mevcut. Peru’dan Arjantin’e, onlardan birkaçına yakından baktık.

SAN CARLOS DE BARILOCHE: GÜNEYE DOĞRU

Arjantin’in güneyinde, Şili sınırındaki Göller Bölgesi’ndeki bir milli parkın tam ortasına kurulmuş bir şehir, elbette bildiğiniz şehirlerden olamaz! 1800’lerin ortalarından itibaren Şili’den gelen Alman tüccarların Nahuel Huapi Gölü’nün güney kıyısındaki bu noktaya yerleşmesiyle serpilen bu dağ kasabası, Alpler’den fırlamış mimarisiyle bir anda pusulanızı şaşırtıyor. Minik şehir merkezi dışında, ağaçlar arasında kaybolmuş mahalleler sıralanıyor. Patagonya Andları’nın başladığı noktadaki Bariloche etrafında doğaseverleri yaz kış oyalayacak bolca aktivite var. Trekking, dağcılık, yamaç paraşütü gibi doğa sporları sunmasının yanında; Cerros Catedral, López, Nireco ve Shaihuenque gibi hepsi 2000 metrenin üzerindeki dağları sayesinde Bariloche aynı zamanda bir kayak merkezi. Bu nedenle bölgede şale tarzında yapılmış, göl ve dağ manzaralı çok sayıda otel de bulunuyor.

BARILOCHE’DEYKEN >> Kendinizi şımartmak için devasa çikolata mağazası Rapa Nui’ye uğrayın; Nahuel Huapi Gölü’nde tekne turuna çıkın ve 600 yaşındaki ağaçlarıyla Disney’in Bambi filmine esin veren Los Arrayanes Milli Parkı’nı görün; Cruce Andino ile And Dağları üzerindeki gölleri teknelerle aşarak Bariloche’den Şili tarafındaki Puerto Varas’a geçin.

CUSCO: İNKALARIN KALBİ

15. ve 16. yüzyıllarda 100 yıl kadar hüküm sürmüş kısa ömürlü İnka İmparatorluğu’nun başkenti olan şehir, İspanyol işgalinde kolonyal yapılarla donatılsa da eski sokak ve cadde yapısını şaşırtıcı şekilde korunmuş. Öyle ki, şehrin ana meydanı Plaza de Armas’tan İnka İmparatorluğu’nun dört eyaletine giden, dört ayrı yönde sembolik olarak konumlandırılmış ana caddeler ve parke taşları bile hala yerli yerinde. Çoğu gezgin buraya sadece Machu Picchu’yu görmeye gelse de şehre bir saat mesafede başlayan Kutsal Vadi’de ve etraftaki dağlarda keşfedilecek çok gizli hazine var. Fit olanlar için son trend, oldukça pahalı turistik trene binmek yerine, İnka yollarında 2-3 günlük bir trekking ile Machu Picchu’ya veya onun el değmemiş hali olan Choquequirao’ya ulaşmak.

CUSCO’DAYKEN >> Mercado San Pedro’nun renkli ortamında öğle yemeklerinizi geçiştirin; bir haftanız varsa turistico bolleto (turistik bilet) alarak İnka harabelerini topluca gezin; Museo Machu Picchu’da antik kenti bulan Amerikalı Hiram Bingham’ın 1911’de çaldığı, Yale Üniversitesi’nin ise 2011’de geri verdiği eserleri görün; pazar günü Pisac pazarından el işleri toplayın; Calca’daki Museo Inkariy’de Peru’nun Kolomb öncesi uygarlıklarını keşfedin.

COLONIA DEL SACRAMENTO: KOLONYAL ÇEKİRDEK

Montevideo’nun 180 km batısında, Río de la Plata nehri kıyısında yer alan hala kısmen surlarla çevrili bu eski Portekiz kolonisi, Buenos Aires’e sadece 1 saatlik feribot mesafesinde. Bu nedenle yaz aylarında Arjantinli turistlerin arka bahçesine dönüşen UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki bu küçük şehir, Arnavut kaldırımı sokakları, hala tedavülden kaldırılmamış antika otomobilleri, günbatımlarında matelerini yudumlayan Uruguaylıların dizildiği minik rıhtımıyla pek çekici. Ancak Aralık-Mart arasında devam eden yaz sezonunda şehirde kalacak yer bulmakta ciddi zorlanabilirsiniz, şimdiden uyaralım! Şehrin bazı kolonyal dönemden kalma evleri minik tarih müzelerine dönüştürülmüş durumda ve görülmeye değer. Peynir yapımında uzman İsviçreli göçmenlerin buraya yoğun şekilde yerleşmesiyle Colonia, önemli bir peynir yapım geleneğine ve kendi adında bir peynir türüne de sahip olmuş.

COLONIA’DAYKEN >> Kasım ayında, yani bahar ortasında Uruguay’a yolunuz düşerse Festival International de Colonia’da caz, tango ve folk müziğin tadını çıkarın; bazı akşamlar canlı müzik dinletileri de yapılan artizanal bira üreticisi Barbot’a uğrayın; her şeyden bir süre uzaklaşmak için Colonia’nın 60 km dışındaki peynir üreticisi La Vigna’nın çiftliğini ziyaret edin, mümkünse misafir odalarını bir-iki gece kiralayın.

SUCRE: GÜMÜŞ DAĞLARI

Uruguaylı yazar Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabıyla zihinlere kazınan Potosi gümüş madenleri sayesinde zengin olmuş bu bembeyaz kolonyal şehre, turistler genellikle İspanyolca öğrenmeye geliyor (Ekvator ile beraber Bolivya, kıtanın en uygun fiyatlı dil kurslarının bulunduğu yer). Gümüşe hücum döneminin yarattığı zenginliğin hala hissedildiği sevimli bir kent olan Sucre, 1991’den bu yana UNESCO Dünya Mirası statüsünde. Hala ülkenin anayasal başkenti kabul edilen Sucre, ülkenin Yüce Adalet Divanı’na da ev sahipliği yapıyor. Hükümetin merkezi ise La Paz olarak kabul ediliyor. Bu durum, iki şehir arasında sonu gelmez bir rekabet ve çekişme yaratmış durumda. 1624’ten beri faal durumdaki ülkenin en iyi yükseköğrenim kurumlarından St. Francis Xavier College da burada.

SUCRE’DEYKEN >> Recoleta meydanındaki panoramik şehir manzaralı Cafe Gourmet Mirador’da oturun; Güney And Dağları Antropologları (ASUR) derneğinin sıra dışı tekstil ve el sanatları müzesi Museo de Arte Indigena’yı ziyaret edin; şehrin ana meydanı Plaza del Mayo 25’teki Museo del Tesoro’da Bolivya’nın değerli taş ve madenlerini tanıyın.

Yorum yazın